Çevre ve İnsan

Çevre ve İnsan

Günümüzün en önemli konularından birisi şüphesiz ki çevre sorunlarıdır. Hemen her gün haberleşme araçları, dünyanın her yerinde çevre sorunlarıyla ilgili konferans, oturum, sempozyum ve zirve toplantılarının yapıldığını haber vermektedir. Bu toplantılarda konunun uzmanı ilim adamlarınca varılan sonuç; bilhassa son yıllarda ekonomik büyümenin neticesi olarak tabiatın pervasızca kullanıldığıdır. Öyle ki, bu kullanım neticesinde gün geçtikçe çevre sorunları felakete dönüşmekte ve geleceğimizi tehdit etmektedir.

İnsanlar bir taraftan felâketlerini kendi elleri ile hazırlarken, bir taraftan da bu çıkmazdan kurtulmak için çaresizlikler içinde çıkış yolu aramaktadırlar.

Bugüne kadar alınan ve çare olarak öne sürülen yarım yamalak tedbirler, herkesin gözü önünde cereyan eden çevre felâketini önlemeye yetmemektedir. Çünkü bu tedbirler özde değil sözde tedbirlerdir. Hastalığın sebebi tam bilinmeden kullanılan ilâçların hastayı daha da ağırlaştıracağı şüphe götürmez bir hakikattir. Acı içinde kıvranan hastanın iyi olmasını cânı gönülden arzuluyorsak bu hastalığın gerçek sebebini bulmaya mecburuz.

Çevre kirliliğinin temelde bence iki sebebi vardır. Birincisi, inanç yoksulluğu, diğeri de ahlâk noksanlığıdır. Bu vahim netice, Allah’ın insanlığın mutluluğu için koyduğu düzeni bozmaktan ve sonunu düşünmeksizin hareket etmekten ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden çevre konusu evrensel bir boyut kazanmıştır. Böylesine evrensel bir konuya ancak yine evrenin yaratıcısı tarafından bir çözüm sunulması doğaldır.

Genellikle materyalizmden ve bencillikten kaynaklanan bu felâketi, materyalist ve bencil bir düşünce ile çözüme kavuşturmanın mümkün olamayacağı da bilinen bir gerçektir.

Çevremizdeki her şey bize Yüce Allah’ın emanetidir. Bu emanetin en güzel şekilde korunup gelecek nesillere devredilmesi aynı zamanda dini bir vecîbedir. Evrenimizin madden ve manen kirlenmesi karşısında bu tür bir davranış göstermek ibadet kabul edilmektedir. Günahsız ve tertemiz olarak geldikleri dünyada kendilerini ve dünyayı kirletenler Allah katında makbul kişiler değildirler. Zira bir hadis-i şerîf’te, “Allah temizdir, ancak temiz olanları sever” buyrulmuştur. Diğer bir hadis-i şerîf’te ise,  “Yeryüzü benim için mescit ve tertemiz kılındı” buyrulmuştur.

Bu hadisten çıkan sonuç, mescitlerin nasıl temiz ve bakımlı olması gerekirse, yeryüzü de aynı şekilde temiz ve bakımlı tutulmalı, ilk yaratılış şekline uygun olarak muhafaza edilmelidir.

Nitekim, her müslümanın ömründe bir defa yapması gerekli ibadetlerden birisi hacca gitmektir. Hac yapmak için Beytullah’ı ziyarete giden hacılar harem hudutları dahilinde serbest olarak hareket edemezler. Onların yapacağı bazı işler yasak kılınmıştır. Bu yasağa uymayanlar muhtelif cezalara çarptırılırlar. Meselâ ihramlı kimseler o bölgede  avlanamazlar, canlı hayvanı öldüremezler, bitkileri ve ağaç yapraklarını koparamazlar. Bırakın canlıyı öldürüp yok etmek, kuluçkada bulunan yumurtayı bile kırmak yasaklanmıştır. Zira bu yumurta kırılmasaydı, içinden yavru çıkacaktı. Belki de bu yumurta herhangi bir canlının hayatını yaşamaya sebep olacaktı ve ekolojik dengenin sağlanmasına bir katkı sağlayacaktı.

Görüldüğü üzere bizim inancımızın temelinde çevrenin korunmasına dair esaslı hükümler mevcuttur. Çevre sorunlarına böylesine derin boyutlar kazandıran ve evrensel bir bakış açısıyla kesin çözümler sunan bir görüşü ihmal etmek bilim ile bağdaşmaz. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadisinde: “Kıyametin kopacağını bilseniz de elinizdeki ağacı dikiniz” buyurmuştur. Böylesine ağaç ve doğa sevgisini tavsiye eden bir dinin mensuplarının orman yakması ve ağaç kesmesi hiç ahlâki değildir. Ahlâk noksanlığı nedeniyle çevreye ve çevresindekilere zarar verenler için bunun büyük bir vebâl olduğunu söyleyebiliriz.

Çevre konusunda bilimsel araştırma yapan ve bütün insanlığın mutluluğu için değişik çalışma şekilleri sergileyen kurum ve kuruluşlara çalışmalarında yardımcı olmak ve araştırmalarına katkı sağlamak herkesin fahri görevidir. Gelin hep birlikte dünyamızı mescitler gibi temiz ve Beytullah gibi korunmuş kılalım.

Yeni yayın hayatına başlayan SULTANGAZİ gazetemize başarılar diliyorum.  

 

                                                                                            

 

Yazan | 2017-12-25T10:10:05+00:00 Şubat 18th, 2010|Makaleler|Yorum yok